Doğduğumdan beri toprakla, çiftçilikle uğraşıyoruz. Gözümü açtım domatesle tanıştım neredeyse. Annemle, babamla tarlaya gide gele öğrendim ekip biçmeyi. Ben büyüdükçe içimdeki domates sevgisi de benimle beraber büyüdü.

Zaman öyle hızlı geçmiş ki, büyüdüm deyince fark ediyor insan. Tam 20 yıldır Tat için domates yetiştiriyoruz. Tat neredeyse oğlumla yaşıt.

Düşünebiliyor musun? Bir yanda küçücük bir bebek, diğer yanda bir o kadar ilgi bekleyen domatesler… İnsan isteyince her şeye alışıyor, yetişiyor. Yetişmiyorum dersen ne kendine yedirirsin, ne de oradan ekmek yiyebilirsin. Bunu bilir, bunu söylerim. Tek tek uğraşacaksın ki karşılığını alasın.

Ben evde de aynısını yapıyorum. Mutfağımda nasıl özenliysem, toprağımda da öyle; elimle tek tek işlerim. Tek tek işleyince bol bol gelir. Özenmeden olur mu hiç? Çiftçilik böyle bir şey...

Toprak hep ister. Aynı bizim oğlan gibi. Televizyonda değişik bir şey görmesin... Hemen tutturur anne bana bunu al diye... E onu mutlu etmek için önce toprağı mutlu etmek gerek. Dedim ya toprak hep ister; sevgiyle uğraşmak ister, emek ister. Her gün gidip bakacaksın, zararlı otlardan koruyacaksın, hastalanmış mı bakacaksın…

Neyse ki yalnız değiliz. Tat da bizim kadar ilgili. Çavuş’a bir telefon etmeye bakıyor. Bir sıkıntı olursa birlikte hallediyoruz. Hallediyoruz halletmesine ama her sene heyecanlanırız hala. Yoksa domates tatlı olmuyor mu diye… Tat yanında olunca, domateslerin tadından yenmiyor. İyi ki tat var. Biz de nice 20 senelerimizi görürüz inşallah.